Türkiye son günlerde eşlerinden intikam almak için çocuklarını öldüren babaları konuşuyor. Antalya'da yaşanan son olayda iki çocuğunu toprağa veren anne Şura Akkök Akşeker hikayesini DW Türkçe'ye anlattı. “Senden dayak yemeyeceğim. Boşanacağım”… 25 yaşındaki Şura Akkök Akşeker, böyle çıkıştığı andan itibaren eşinden gördüğü tacizin tamamen bir nefrete dönüştüğünü anlatıyor.

Akkök, “Çünkü dayak bir yana sürekli beni ve çocuklarımı öldürmekle tehdit etmeye başladı” diyor. Genç anne Akkök, durumu polise, karakola, savcılığa bildirse de kocasının nefretinden bir türlü kurtulamadı. Baba Göksel Akşeker, cezaevinden firar etti ve 7 ile 3 yaşlarındaki iki kızını birden öldürdü. Baba Göksel Akşeker, Antalya'da işlediği cinayetlerin ardından intihar etti.

“ÇOCUKLARIMI CANAVARDAN KURTARAMADIM” ÇIĞLIKLARINI BÜTÜN TÜRKİYE DUYDU

Annenin Antalya’da çocuklarını morgdan alırken “Çocuklarımı canavardan kurtaramadım” çığlıklarını bütün Türkiye duydu. Kocasını ‘canavar’ olarak niteleyen anne Akkök, çocuklarını toprağa verdikten sonra bir ailede yaşanan nefretin boyutlarını herkesin bilmesini istedi. DW Türkçe’ye hikayesini anlatırken tek bir amacı vardı, önce onun yazılmasını istedi: Devlet kadınlara ve çocuklara sahip çıksın.

"SÜREKLİ ALDATIYOR, SÜREKLİ DÖVÜYORDU"

Şura Akkök, evlenmek için daha 17 yaşında evden kaçtı. “İşte bu yüzden aileme mahcuptum. Aileme gerçekleri hiç anlatamadım. Eşimden sürekli dayak yememe rağmen her şeye katlanmaya başladım. Beni sürekli aldatıyor, sürekli dövüyordu. Evliliğimizin altıncı yılında da cezaevine girdi. Çünkü o uyuşturucu, çete, adam vurma, silah kaçakçılığı gibi her türlü kötü işlere bulaşmıştı” diyen Akkök, eşinin kendisini hamileyken bile dövdüğünü anlatıyor. Akkök, iki yıl önce boşanma kararı aldığında ise eşinin tehditlerinin arttığına vurgu yapıyor. “Hep sineye çektim ama sonunda başkaldırdım. Buradaki sıkıntı bu. Yani, kocam açısından sıkıntı bu. İki yıl önce boşandım. Onun kölesi olmaktan vazgeçtiğimi anladığında da deliye döndü. Ama cezaevindeydi, ona kim yardım etti de, cezaevinden kaçabildi” diyen Akkök, polisi, savcıyı her zaman harekete geçirdiğini ancak onlardan yardım alamadığını söylüyor.

"FİRARDA OLDUĞUNU BİLSEM ÇOCUKLARIMI GÖTÜRÜR MÜYDÜM?"

40 yaşındaki baba Göksel Akşeker, Antalya E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutukluydu. Ancak firar etmişti. Anne Akkök’ün bu firardan haberi yoktu. “Çocuklarımı görmek istedi. Ben de götürdüm. Beni ayağımdan vurdu, işkence yaptı. Çocuklarımı kaçırdı. Firarda olduğunu bilsem, çocuklarımı götürür müydüm” diyen Anne Akkök, bu firara kimlerin yardımcı olduğunun bulunmasını istiyor. Çocuklarını iki ay göremeyen anne Akkök, baba Akşeker’in annesine ulaşıp “Çocuklarımı bana verin” yardımı istese de, bu yardımı göremiyor. “Annesi de ona, katil babaya yardım etti. Çocuklarımı bana vermediler. Ben çocuklarımı toprağa verdim. Çocuklarımın cesetlerini alıp Kahramanmaraş’a getirdim, gömdüm onları. Bu hikayeyi de herkes bilsin istiyorum. Çünkü devletin kadınlara ve çocuklara sahip çıkması gerekiyor” diyor.

"ÖNCE KADINLARI ÖLDÜRDÜLER, YETMEDİ.."

Psikiyatrist, psikoterapist Aynil Yenel, Türkiye’de şiddete uğrayan kadınlara yıllardır destek veriyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Danışman Psikiyatristi Yenel, Anne Akkök’ün yaşadıklarını da yakından takip ediyor. Yenel’in, baba cinayetinin psikolojisini değerlendirirken “Erkek eliyle önce kadınları öldürdüler yetmedi şimdi çocukları da öldürüyorlar. Son zamanlarda medyaya yansıyan haberler aklın sınırlarını zorlayan nitelikte; babalar eşlerini ve o eşlere ceza olsun diye çocuklarını öldürüyorlar” tespitini yapıyor.

Yenel, şiddetin sosyo-kültürel boyutuna bakılmasının çok daha mühim olduğunu söylüyor. “Yaşadığımız toplumda şiddet kuşaktan kuşağa bir sorun çözme yöntemi olarak aktarılmakta ve normalize edilmektedir” diyen Yenel’e göre erkekler, çözülemeyen tüm sorunlarını karşı cins üzerinde güç kontrolü kurarak ancak şiddet yoluyla çözmeye çalışıyor. Yenel “Elbette alkol ve madde bağımlılıkları, psikotik bozukluklar, antisosyal kişilik bozuklukları ve paranoid bozukluklar başta olmak üzere kişilik bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, dürtü kontrol bozuklukları ve zeka gerilikleri gibi psikiyatrik tanılar bu saldırganlarda zaman zaman teşhis edilebilmekle birlikte; çoğu zaman bu tanılar aile içi şiddetin bir bahanesi olmaktan öteye gitmemektedir” diyor.

Yenel'e göre kadına ve çocuklara karşı şiddetin önlenmesi için cezaların olabildiğince ağırlaştırılması gerekiyor. "Toplumsal kültür de değişmeli" diyor ve ekliyor: “Yetiştiğimiz kültür erkek egosunun olabildiğince şişirildiği ve bu şişirilmiş ego ile erkeğin her an içine düşebileceği yetersizlik duyguları ile ancak şiddete başvurarak başetmek zorunda bırakıldığı bir kültürdür.”

KADIN DERNEKLERİ TAKİPTE

Genç anne Akkök’e destek vermek için Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) seferber olmuş durumda. Bir yandan anne Akkök’ün yaşadığı travmayı atlatmasına dönük çalışmalar yapılırken, bir yandan da olayın tüm yönüyle araştırılması için siyaset ve yargı nezdinde girişimler yapılıyor. TKDF Başkanı Canan Güllü, DW Türkçe’ye babaların çocuklarına uyguladığı şiddetin boyutlarını değerlendirirken, “Önce aile içindeki şiddet sokağa taştı, sonra anne-baba, kardeş diye toplu katliamlara vardı ve sonra da kendi canına kıyan zihniyet harekete geçti. Çünkü Türkiye’de hükümet bir türlü şiddetle gerektiği gibi mücadele edemiyor” diyor.

Güllü, TBMM’de geçen yıl boşanma komisyonunun kadına karşı şiddeti konuşacak yerde neden çok fazla boşanma olduğunu araştırdığını ancak bunu yaparken de kadın örgütleri yerine ‘mağdur babaları’ dinlediğini anlatıyor. Güllü, “Sonra bir bakıyorsunuz, boşanma sonrası kadınlara verilen yoksulluk nafakasının sürekli olmasının sıkıntı yarattığını anlatan bir söylemi var hükümetin. Sürekli bir erkek mağduriyeti, baba mağduriyeti dillendiriliyor” sözleriyle hükümetin aile içi şiddete yaklaşımını eleştiriyor. Güllü, “Bu süreç içinde palazlanan erkeklik gururu, onuru, erdemi onlara göre her şeyde kendini hak bularak karşımıza şiddetin evlatlara yansıyan öç alma şekliye çıkıyor. Bu bir psikolojik durum. Toplumsal travma aslında. Sadece kadınları ya da o aileyi ilgilendiren sorun değil. Türkiye’nin en büyük sorunu” diyor.

İki çocuğunu kaybetmiş anne Akkök’ün yaşadıklarının da sistemdeki sıkıntılara ayna tuttuğunu anlatan Güllü, “İki ay önce hapisten kaçan bir adamın adli sistem içinde karakola bildirilmiş olmaması, kaçırdığı çocuklarla ilgili kendi annesinden destek alması, izlenmesi gereken hukuksal davanın başlangıcıdır” diyor ve hükümete anne Akkök dosyasının kapatılmaması çağrısı yapıyor